26 Eylül 2007 Çarşamba

kazakistan'ın gencturkcell'i




v-club, kazakistan'ın en büyük gsm şirketi kazakcell'in gencturkcell'i... zaten projeyi kazakistan'a götüren de, burada gencturkcell işini hazırlayan mobil iletişim şirketi mobilera... logosundan, lansman filmine, sinema havucundan, ilanlarına kadar işleri büyük bir heyecan ve özenle yaptık... 2 ay sonunda hedeflenen 300.000 üye, 500.000'e çıktı... ancak ajans ve ülke arasındaki iletişim eksikliği dolayısıyla, bizim başladığımız işlere şu an orada yerel bir ajans devam ediyor... bana da geriye bu iki film yadigar kalıyor... not: lansman filminin uzun versiyonu, boyut nedeniyle yüklenemiyor, lütfen blogçunuzdan isteyiniz...

pegasus'u uçurmak-tv+radyo



içinde ''uçmak'' geçen her şeyi reklamcılar çok sever... ve uçarak çalışırlar...

multinet giftcard ile yılbaşı keyfi

bu en gurur duyduğum işlerimden biri... çünkü müşteriden gelen bir istek yokken, önce onları jingle yapmaya, sonra bunu yılbaşında yapmaya ve en sonunda da mecraya çıkmaya ikna ettim... nasıl bir jingle olacağından sözlerine kadar her şeyi benim olduğu için çok seviyorum sanırım... tıpkı hastane işlerim gibi... hatta şu an bu satırları yazarken bile içimden mırıldanıyorum...

not: kısa versiyonu da ekte...

fem dergisi sayfaları



sayfalarca ama sayfalarca yazı yazdım... elbet bir gün sayfalarla ilgili bir film de yazacaktım... tabi bunlar daha ilk sayfalar olduğu için çok süper bir film olmadı ama reklam işini gördü, müşteriyi ikna etti, dergi satışlarını artırdı...

ve elbette her zaman olduğu gibi başka ve çok daha iyi fikirler, birkaç sayfa olarak portfolyomda kaldı...

metroyu gezen reklam


her mecranın filmi ayrı bir macera... gezer, metrolardaki ekranlarda dönecek, çocuklara yönelik basit bir masa üstü filmi istemişti bizden... aslında en zor olan basit fikri bulmaktır her zaman... ve her zaman en iyisini bulamaz insan...

apikoğlu hayırlı ramazanlar diler



hiç ramazan olur, hem de elinizde apikoğlu gibi bir müşteriniz olur da, karagöz-hacivat filmi olmaz mı? olur çok da güzel olur... bu arada eski müşterim diye söylemiyorum, apikoğlu gerçekten hem leziz hem de çok sağlıklı sucuk... markete çıkmadan önce fabrikada 9 gün dinlendiriliyormuş (bununla da ilgili bir sürü ilan yapmıştık, uyuyan 7 sucuklar falan ama onları bulamadım bir türlü)

çıkmadan bir hayat kurtarın!



cannes genç aslanlar türkiye elemesine ilk katılışımızdı... konu organ bağışının halk arasında yaygınlaştırılması ve insanları bu yönde teşvik etmekti... iki fikrim vardı; ilki "hayat bir bayrak yarışı"dır, diğeri ise ekte görülen işti... süre azdı, birine karar vermemiz gerekiyordu... yarışma cannes ve kriter yaratıcılık olduğu için kararımı bu iş doğrultusunda verdim...

yarışmayı kazanamadık, işe çok güvendiğim için jüri başkanı kurtcebe turgul'a neden olmadığını sordum... iş, çok iyi ama organ bağışı için fazla sibernetik dedi, keşke internet dalında banner yapsaydınız bunu, o zaman birinci olurdunuz... şimdi düşünüyor ve hak veriyorum kurtcebe'ye, zaten bu tür yarışmalardan bir sonuç çıkartamazsan neye yararlar ki...

not: ehliyetimde işaretlemiştim gerçi, burası resmi bir onay kurumu sayılır mı bilmiyorum ama kayıtlara geçmesini istiyorum: ölümüm ya da beyin ölümümün gerçekleşmesi halinde (beynim öldükten sonra geriye ne kalır ki zaten?) işe yarar bütün organlarımı bağışlıyorum!

ama varol'un kalbi bilmemkimde yaşıyor manşetlerine çıkmayayım, mümkünse kalbim sadece bana kalsın...

25 Eylül 2007 Salı

kırmızı kaşıklı kız



bir fikrin, müşterinin ellerinde nasıl başka bir filme dönüşebileceğinin güzel bir örneği... kırmızı başlıklı kız masalından yola çıkarak düşündüğüm filmde, önce bolulu hasan usta yatakta olamaz denilerek sandalyeye alındı... sonra iç mekan iç karartır denilerek dış mekana... masal havasında geçen diyalog, satış filmine çevrildi... kırmızı başlıklı kızın rengi de soldurulduktan sonra elimizde ilk fikirden sadece ''bir lezzet masalı'' sloganı kalmıştı...

bu meslekte gözleri korumak zor



acıbadem göz hastanesi, yurt dışında çıkacak bir ilan istiyordu... excimer laser, çok hassas ve dikkatli olunması gereken bir sağlık konusuydu... hem akılda kalıcı bir iş yapmak hem de göz ameliyatı olmak isteyen insanları korkutmamak gerekiyordu...

en iyi çözüm, yaratıcı olacak bir tipografik bir çözümdü...

finans işleri hep sıkıcı olmaz ya







finansinvest brief'inde, alışıldık finans ilanlarının dışına taşmak ama bunu yaparken uzmanlığını da vurgulamak istiyordu... finans dünyasını günlerce araştırdım ve şu sonuca vardım ki; bu dünyada hiçbir şey göründüğü gibi değildi...

24 Eylül 2007 Pazartesi

uludağ panoları





mecra işletmesi o zamanlar çalıştığım ajansta olan uludağ panoları için yaptığım 2 güzel ilan... maksat mecrayı çeşitlendirmek olsun...

altını değerli kılan nedir?








az bulunur olması mı, zor şartlarda işlenmesi mi yoksa güneşin renginden aldığı parlaklığı mı? altını değerli kılan nedir bilmiyorum ama ekol kuyumculuk'u bu ilanlarla çok değerli kılmıştık...

en baba pil



duracell için babalar günü ilanı yapacaktık... babalar ve çocukları seçildi ama ben diğer alternatifi de buraya koymadan edemedim... yayınlanmamasına rağmen en sevdiğim işlerden biri olarak...

hastaneler devam...







amerikan ve italyan hastaneleri'nde yarattığımız büyük değişime başka örnekler...

amerikan ve italyan hastaneleri













yaklaşık 5 yıllık reklamcılık hayatımda çok fazla iş yaptım, aralarında iyileri de vardı kötüleri de...amerikan ve italyan hastanesi ilanlarım, en iyileri olmamasına rağmen, reklamcılık hayatımın en önemli başarısı olmuştur... 1 yıllık bir süreç içinde, sadece kötü bir hastane görseliyle dümdüz ilanlar yapan (ekte bir örneği var) hastanelere kurumsal bir kimlik kazandırmayı başarmıştık... hastaneye giderek, doktorlarla görüşerek, onlara neyi ne için yapmaya çalıştığımızı bıkmadan anlatarak, amerikan ve italyan hastaneleri'ni stratejik olarak çok iyi bir noktaya getirmiştik...

reklamcılık anlayışımla ilgili şu ana kadar bir şey söylemedim... sanırım benim reklamcılık anlayışım kabaca bu sürece dayanıyor... ürünü tanı, kullan, içine gir ve değiştir... strateji oluşturulmadan reklam oluşturulmaz... o yüzden artık yaratıcı fikirden çok yaratıcı stratejiye inanıyorum... amerikan ve italyan hastaneleri'ni özlüyorum...

pegasus'u uçurmak...













pegasus havayolları low-cost fiyat politikası ile stratejisi içinde bir havayolu... imaj ilanları dışında görseli çok öne çıkarmadan fiyat ve başlık odaklı ilanlar hazırladım her zaman pegasus'a... arada birkaç güzellik eklemeyi de ihmal etmedim tabi:)

pegasus tv ve radyo işleri de benzer doğrultuda gelişti... onları da en kısa zamanda buraya ekleyeceğim...

jaguarrrrgh!









2006 aralık ayında otomobil piyasasının tuttuğunu koparan makinesi jaguar için çok başarılı bir satış kampanyası gerçekleştirdik... jaguar bu ilanlar sonucunda, türkiye yıllık satışını 2.5 ayda yakalayarak tam 122 otomobil sattı... jaguar londra, kampanyayı bütün jaguar network'lerinde yılın en başarılı satış kampanyası seçti...

genelde bu tür otomobil ilanlarında yazılan düşük fiyatın üstüne bir asteriks konur ve aşağıda fiyatın aslında uygulaması zor koşullar altında geçerli olduğu söylenirdi... ben de bu boşluğu iyi değerlendirdim ve asteriksi oldukça bir esprili şekilde kullandım... sonuç çok başarılı oldu ve bu yöntemi uzun bir süre devam ettirdik...

başımın çaresine her zaman baktım







fixegoiste, 26 yaşında heyecanlı ve fikir sahibi gencecik bir adamın markasıydı... ilk görüşmemizde bize çok tepeden bakmış, türkiye'deki reklamcılık anlayışını beğenmediğini, bizden de çok umutlu olmadığını söylemişti... istediği hem yaratıcı olacak, hem konuşturacak, hem işe yarayacak, hem de avrupa standartlarında olacak büyük bir kampanyaydı...

iki hafta sonra ona 3 tane konsept ve bu konseptlere bağlı işlerle gittim... ilk seferinde o anlatmıştı, ben dinlemiştim, bu sefer sadece ben anlattım... işleri o an satın aldı, ben ajanstan ayrılırken hala bütçeler geçiliyordu... benim görevim bitmişti, kampanyaya ne olduğunu ise asla bilemedim... sonuçta herkes başının çaresine bakmalıydı...

yenilenen swissotel







swissotel yaklaşık 1 milyon dolar harcayarak, otelin içindeki bölümlerinde bir renovasyona gitmiş, bunu kullanarak bir imaj ilanı hazırlamak istemişti... açılan mini konkuru kazandık ama ben ajanstan ayrıldıktan sonra ilanlar çıkmamış... sebebini hala bilmiyorum...

havalı dudaklar



kozmetik müşterim, cosmetix'in dudak dolgunlaştırıcı ürünü perfect pout'u etkili ve çarpıcı bir şekilde anlatmam gerekiyordu... ürünü inceledim, denedim (erkekler denemesin, pek hoş sonuçlar doğmuyor, ben de zaten kadınlar ne ister'deki mel gibson'dan gaza gelmiştim:) ve dudaklarımın çok süratli bir şekilde şiştiğini keşfettim, tıpkı bir hava yastığı gibi...

braun ürünleri bosch bayilerinde



braun ürünlerinin bosch bayilerinde satılmaya başladığını duyuracaktık... aklıma braun'un ve bosch'un tüketicinin zihninde hangi ürünleriyle kalmış olabileceği geldi... ve bu ilan çıktı...

braun ürünleri hala bosch bayilerinde satılıyor mu bilmiyorum ama o zaman iyi satılmıştı...

sıkma portakal




Digiturk, Antalya Film Festivali Sponsoru'ydu... Bunu anlatan bir ilan çıkmak istiyorlardı... Televizyon ajansları Alametifarika'nın yaptığı işler içlerine sinmemişti... Biz de oturduk onlara 3 tane ilan hazırladık... Portakal sıkacağı ilanı çok beğenilmesine rağmen, dergilerde meyve suyu ilanı kullanıldı, diğeri ise jüri odasına asıldı... Ben festivale gitmedim ama ilan jüriyi oldukça gülümsetmiş...

çekirdeklerini çıkardım



aida iletişim, kataloglarında basmak için müşterileri cine 5'in şifresiz yayına geçtiğini anlatan bir ilan yapmamızı istedi... sanırım oldukça iyi anlattık... ama ne yazık ki digiturk de müşterimiz olduğu için yarışmalara yollayamadık...

size de vurabilir...




çok başarılı bir direct mailing uygulaması... greenpeace, incirlik üssü'ndeki nükleer bombalara (resmi olarak ispatlanamıyor) dikkat çekmek istiyor ama bunu çok sert bir şekilde yapıp bölge halkının tepkisini almak istemiyordu... brief gerçekten zordu... o yüzden bu işi çok ama çok seviyorum... sadece fikri açısından değil etkisi açısından da... birebir piyango bileti şeklinde tasarlanan işten 5.000 adet basıldı ve ankara kısa film festivali sırasında hepsi 5 dakikada tükendi... iş, greenpeace meditarrean'dan büyük övgüler aldı ve ortadoğu greenpeace'in en iyi işi seçildi...

ödül almamıza kesin gözüyle baktığımız biletimizi ne yazık ki görseli satın alamadığımız için yarışmalara yollayamadık... ama benim ve bütün greenpeace'çilerin gönlünde bu iş sanırım büyük ödülü kazandı!

kreması üstünde kaldı



2 sene birlikte çalıştığım ve çok güzel işlere imza attığım cihangir gümüş ile elimizde olmayan sebeplerden ayrılmak zorunda kalınca, ben fikri ve yazıları bana ait olan konseptimi devam ettirmeye karar verdim... böylece hem muhtemelen ilk defa bir öz geçmişin devamını yapmış olacak hem de tek başıma da oldukça lezzetli olduğumu ispatlayacaktım...

not: ilanın üstündeki cep telefonum 0539 689 89 76 olarak değişmiştir.

pastayı beğenmeyenlere...


pasta fikriyle çok fazla iş görüşmesi teklifi aldık... bunların arasında ogilvy, movida plus map gibi büyük ajanslar da vardı... fakat büyük ajanslar için o zamanlar tecrübemiz biraz azdı... yetenek yetmiyordu... onlar, pastanın içinde her şey olsun istiyorlardı... biz de pastamızı olduğu haliyle beğenmeyenler için menümüzden başka bir şey seçtik...

sonra da balayımızı geçirmek için alaaddin'e girdik...

öz geçmişe pasta cila



o zamanlar sanat yönetmenim cihangir gümüş ile birlikte çalışıyorduk... kendimizi ortak bir şekilde ifade edebileceğimiz bir şeyler arıyorduk... ama gerçek hayatta aslında hiç anlaşamayan, sadece güzel işler paydasında buluşan bir takımdık... gündelik hayatta birbirimize olan nefretimizi nasıl bir sinerjiye dönüştürebiliriz diye düşündük... ve ortaya bu pasta fikri çıktı...

evet o zamanlar biz, mantık evliliği yapmış güzel bir çifttik...birbirimizi hiç sevmesek de reklam için birleşmiştik...

23 Eylül 2007 Pazar

bu blog'da neler olacak?

varolmayan şövalye; italo calvino'nun ağaca tüneyen baron, ikiye bölünen vikont ve varolmayan şövalye üçlemesinin, en ilginç, en varoluşçu hikayesi... adıma yaptığı fonetik gönderme haricinde, varoluşu sadece bir kabuğa, bir zırha bağlı bir adamın hikayesi olmasıyla çok ilgimi çekmişti... böylece blog'uma ismini verdi...

kitabın sonunda zırhından kurtulan şövalye, varolmayı öğrendi mi sonradan bilemiyorum... ama ben deniyorum, hem de "hiçbir şey var değil, olsa da önemli değil" felsefeme karşın... ve onun yerine şimdi şunu koyuyorum: "yazmaya başlamanın ilk sebebi ya yazamıyorsam korkusudur..."

burada, varolmaya çalışan bir şövalyenin reklam anlayışını, dizilerinden bölümlerini, şarkı sözlerini, gündelik hayat yazılarını bulacaksınız... o da yazdıkça kendisini bulacak...

burası aynı zamanda benim reklam yazarlığı hayatımdaki yeni öz geçmiş sayfam olacak; yurt dışında örnekleri olduğunu biliyorum ama yurt içinde yapıldı mı emin değilim... çalışmak istediğim ajanslar, nasıl biriyle çalışacaklarını buradan öğrenecekler... sadece yaptığım işleri değil, hayat tarzımı, dünyaya bakışımı, dünyaya ne kattığımı ve ondan ne aldığımı görebilecekler...

ve yazdıkça ben de gerçekten yazıp yazamadığımı göreceğim...

21 Eylül 2007 Cuma

başlangıcı olan her şeyin bir sonu mutlaka vardır...

nereden başlamalı..? hele ki hayatın geriye dönüş olduğuna, ne kadar ilerlersen ilerle, çıktığın noktada tekrar kendini bulacağına inanan biri, nereden başlamalı..?

belki de buradan, yazının ekrana değdiği bu noktadan... çünkü hiçbir şeyin aslında gerçekten varolmadığı bu dünyada, yaşamın uçup gittiği hayatlarda, sadece yazı bir nokta koyabilir hepsine... bütün bu çemberin dışına biraz mürekkep taşabilir...

ne de olsa bitecek diye başlamadığım, başlayıp da sonunu getirmediğim çok şey oldu... kendimi keşfetmekten korktuğum için, yazımın nereye gideceğini keşfetmekten korktuğum için, düşündüğüm kadar iyi olmadığımı görmekten korktuğum için... şimdi ise korkularımın gerçek olup olmadığını bilemeden, hiç varolmadan yok olmaktan korktuğum için başlıyorum...

haydi bakalım...